"anlam taşıyan anlamsiz hayatlara.."
İnancınızı tazelerken geldiğiniz konum olayların yönünü belirliyor. Belirgin serzenişlerin maddesel varlığı yok denecek kadar az..
Özellikleriniz karmaşaya sebep olurken görüşleriniz fikir dahi etmezken buluyorsunuz kendinizi..
Esaret altındaki varlıklarınız aklınızın ucundan geçmiyor çünkü bilincinde değilsiniz..
Sentezlenen düşüncenin hemfikirleri gibi bir geleceğin ütopya sanrıları can havliyle izlenen gözler kadar çekici değil artık..
Sanki mütemadiyen yaşamları dünyaya uyumlayan ilham perileri öz varlıklarınıza hatıraları dayattıkça, hayatın izdüşümlerine daha da sarılıyorsunuz..
Benliğinizin kapsadığı kişisel ayrıcalıklarınızın değersizliğine inandırılmışlık halleriniz, bir gözün alamayacağı kadar hayalperestliği öngörüyor..
İnsana öğretilenlerin dışında hiç bir bilginin olmaması, umuda yönelik katsayıları yükseltemeden, yalın gerçekliğini de alarak sessizliğin en acı çığlıklarına bırakıyor..
"Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum" sözünü asırlara taşıyan Hz. Ali'nin öğrenmenin de ötesine bir yolculuğun ardından, o harfin aslında yeryüzünde yaşanır hale gelmesinin imkansıza yakın olmasına da dikkat çekmiş olabileceği düşüncesi ne kadar da manidar değil mi?
Dünya kuruldu kurulalı insanlığın kendi öz varlığını arayışı ve bilgeliğin sadece dünyada yaşanacak kadar az öğretiye sahip olması yaşam ötesine yetmeyecek..Oysa, ne kadar da öğrenilmesi gereken şeyler var gibi duruyor...
"İlim bir nokta idi, cahiller çoğalttı" derken bile Hz. Ali, o denli öğrenilmişliğin insandaki boşa çabalarını gözler önüne seriyor...
İnsan ne de çok gelip geçici hayata aldanıyor...
Sadece bu dünyada canı pahasına ömrünü tükettiği her an yok olmaya mahkum öğretilerinden olsa gerek, aklını kullanmayı dahi kendine reva göremiyor...
Çünkü akıl da öğretilenlerin dışına çıkamıyor..
O kadar ezber türetmiş ki artık insanlar inandığını da başkası sanıyor..
"Göz yumduklarınız kadar varsınız!"
Genetik olarak süregelen soyunu devam ettiren insanlığın geldiği zaman dahi gerçekliği yansıtmıyor..
Yalın kalabalıklarından dolayı çokluğuyla övünen insanın kendisi dahi yaşamın içinde anatomik dolaşıyor..
Öyle bir coğrafya ki yaşadığı topraklar, gökyüzünden başka göremiyor ..
Herkesin baktığı bir gerçeklik, kendi günlerini tekrar etmekten başka bir şey yapmıyor..
Aynı döngüye kapılmış ruhsallığınızın hızla kendi etrafında dönen dünyadan çıkışı ölümle dahi olanaksız görünüyor.
Çünkü kişi aynı dünyanın içine gömülüyor!
"Bu bir paradoks! Bu bir manifesto! Bu bir bumerang!"
Hangi parçayı yeryüzüne yaysanız, insan o parçanın kendisi olabiliyor ama asla ve kat'a kendi yaratılış gerçeğine ulaşamıyor..
Öğrendiklerinizin kaçı zihninizde, kaçı dünyanızda, kaçı aklınızda?
Sizce de bir gariplik yok mu?
İnsan ölümünün kendisini nereye taşıyacağını bilemiyor..
Buna kafa yoracakken ne de boş emeller peşinde kendisini heba ediyor...
Çünkü; hakikat boyutları öğretilmiş insanlara sonsuza dek kapalıdır..
Hz. İsa'nın dediği sözü hatırlatıyor umarsız gerçekler;
"İlk taşı günahsız olanınız atsın!"
Aklında, fikrinde, kalbinde tek şüphe (öğretilmişlik) bulunan cennete giremez..
Açıkçası insanlık aklını kullanmayı dünyaya yönelik sorumluluk olarak kabul ederken yanıldığının hiç de farkında değil...
Çoğunluk ne tarafa giderse orasını yaşam merkezi yapmaktan olsa gerek, duygusal geçişlerinin zamanın bilincinde bir rüya kadar etkin olamayışı, kalplerin manevi körlüğüne işaret ediyor..
Düşüncelerinin dahi daha önce kullanılmış akıllardan oluştuğu gerçeğini kavrayamıyor..
"İlk insan yaratıldı ise diğer insanlar dogmatik mi?"
Bu sorunun cevabını kimse bilmiyor...
Klonlanmanın yalnızlığı gibi anlayışları, sevdiği veya sevmediği ne varsa daha da tutunmasına evrimleşiyor..
Öyle bir tufan ki bu akıl yozlaşması, toplumların çaresizliğini gözler önüne seriyor...
Somut adımlarına bir sebebin varlığını katarak omuzlarına ağır yük alanlar, genetik görselliğinin gerçekliğini iddia ediyor...Oysa bıraksa hazıra konulmuşluğunu, ne kadar çaresiz olduğunu haykıracak..
Ekranların devasalığı zihinlerin umutsuz hallerini yansıtıyor..Manasız zifiri karanlığın içinde kaybolmuşların hareketliliği canlılık kanıtı olamaz..Bu mümkün değil...
"Faydasız ilimden sana sığınırım Allah'ım!"
Sevgisi ağır basanın mantıken arayışları hal bilenin yanında kıymetlidir...Meydanı sahiciliğine adamış kurguların anlatımları kalıcı izler bırakmıyor...
En olası zayıflıklarından güç atfedenlerin umarsızlığı sahte geleceğin anahtarı..Kim ki o anahtarı kullanmışsa dehlizlerinden kurtulamıyor...
Ya olanaklarınız hiç yok ise?!
Neyin başarısından söz edilebilinir?
Harfi, harfine uygun olmasa da esaretin gerçekliğini değiştiremeyecek...
Günün Esra Süntar sözü;
"İmanınıza sahip çıkın. Gerisi inanılacak gibi değil"